On Dokuzuncu Hadis-i Şerif

Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz, Allâh-u Teâlâ ’dan naklen şöyle anlatıyor:

- “Allâh-u Teâlâ şöyle buyurdu:

- Her kim benim Velî kuluma düşman olursa, bana harp açmış olur...”



Allah Esmâ’sından olan El-Veliyy isminin beyinde kuvveye dönüşümüyle kişide velâyet açığa çıkar.

Üstâdım Ahmed Hulûsi, “Allah Esmâsındaki Muazzam, Muhteşem Ve Mükemmel Özellikler” yazısında El-Veliyy isminin manasını şöyle açıklar:

“Birimde kendi hakikatini tanıma ve gereğini yaşama özelliğini açığa çıkaran. Velayetin ve onun kapsamındaki üst düzey yaşam özellikleri olan Risâlet ve Nübüvvetin kaynağı. Velayetin en üst mertebesi olan Risâlet ve bir altı olan Nübüvvet kemâlâtını irsâl eden. Risâlet kemâlâtının zuhûru sonsuza dek geçerli iken, Nübüvvet kemâlâtının işlevi yalnızca dünya yaşamında geçerlidir. Nebî, âhiret yaşamında da o kemâlâtla yaşar, ancak işlevi bitmiştir dışa dönük olarak! Risâlet işlevi ise velâyet getirisi üzere devam eder sonsuza dek, Velîlerdeki gibi.”

Velî , epifizden beyne geçiş yapan yüksek frekansların beyin performansını artırmasıyla meydana gelen algı açıklığı sayesinde holografik evrende Esmâ seyrini deneyimleyerek Allah ilmiyle iletişime geçip, evrenin farklı boyutlarından ilham yollu bilgi edinir. Bu sayede beyninde daha önce harekete geçmemiş bazı Esmâ kuvveye (beyin devresine) dönüşerek, evrensel aydınlanmanın getirdiği aşkın bir yaşam içine girer.

“Yedinci Hadis-i Şerif” bölümünde kısmen üzerinde durduğumuz ve diğer tüm bölümlerde de sürekli bahsettiğimiz üzere…

Biz genellikle kendimizi bedensel özelliklerden ibaret bir varlık olduğumuzu düşünür ve buna göre bir yaşam süreriz.

Bir Velî ise, Allah Esmâ’sından meydana gelmiş bir şuur olduğu bilinciyle yaşar… Ve tüm boyutları ve sayısız türleriyle evrenin dahi Allah Esmâ’sından meydana geldiğinin ve holografik gerçeklik dolayısıyla evrensel bütünlüğü bilgi olarak bünyesinde taşıdığının farkında olarak, kendini evrenden ayrı görmez.

Bir Velî nazarında evren, adeta öz kimliğini müşâhede ettiği ayna gibidir.

O aynaya bedenin kesitsel algılama araçlarıyla baktığımızda, bilincimizde dünya algısı meydana gelir ve biz kendimizi bedensel varlık kabul eder, bedenin kuvvetleriyle kayıtlı bir yaşam süreriz.

Buna mukabil kişi beynin üst algılama özelliklerini devreye sokarak o aynaya bakarsa, aynadan bilincine daha önce hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir dimağın düşünmediği bilgiler yansır ve bu yansıyanlarla kişi kendini bedensel değil, evrensel bir varlık olarak tanımaya başlar.

Ayrıca bu üst algılama ile beyninde daha önce harekete geçmemiş bazı Esmâ kendiliğinden kuvveye (beyin devresine) dönüşeceğinden, evrensel kuvvetlerle aşkın bir yaşamın kapısı kendisine açılacaktır.

Bir Velî holografik evrende, Esmâ’nın açığa çıkışı seyrinde/Allah ilminde yayılıp, derinleştikçe, evreni meydana getiren sistemin ana kuvvelerini kendi kuvveleri olarak deneyimler (Rasulullah s.a.v. Efendimiz holografik evrende algının son noktasını Sidre-i Münteha olarak ifade etmiştir) ve kısmetinde Fetih varsa bu kuvvelerle tahakkuk eder, Alûn’dan olur.

Örneğin yeryüzünde (biyolojik beden şartlarında) veya semâ’daki (madde ötesi ışınsal katmanlardaki) canlı birimler (melek, cin, insan, hayvan...) üzerinde B sırrıyla (onların hakikati olarak) tasarruf edebilir.

Bir şehri depremle yerle bir edebileceği gibi, bolluk ve berekette getirebilir.

Holografik evrende seyahat edip, farklı boyutların canlılarıyla görüşüp, oraya dahi müdahale edebilir veya oradan önemli bir bilginin yeryüzüne ulaşmasını sağlayarak, mutasyonla yeni bir türün oluşumuna yol açabilir.

Yüksek dereceli Velîlerin dünya üzerinde insanlığın idaresi ve gidişatı gibi konularda tedbir ve tasarrufları vardır... Hatta tedbir ve tasarrufları ölüm ötesi berzah yaşamına dahi uzanmaktadır.

İŞTE BU SEBEPTEN DOLAYI, nasıl ki dalgaya karşı yüzmekte direnen bir insan, bir yerde gücünün tükenmesiyle boğulmak zorunda kalırsa; aynı şekilde bir Velî ile mücadele etmekte direnen kişi de üstesinden gelmesi mümkün olmayan gücü karşısına almış olur.

Öyle ki varlığını oluşturan bedensel ve beyinsel kuvveleri dahi aleyhine işler.

Kur’ân’da Nebîler ve kavimleri arasında yaşanan hikayeler buna güzel misallerdir.

Örneğin, Hz. Musa (a.s.)’ya karşı mücadeleye giren firavunun başına gelen doğal felaketler gibi...

YALNIZ BURADA dikkatlerden kaçmaması gereken önemli bir incelik vardır...

Evrensel sistemin ana kuvveleriyle tahakkuk eden bir Velî’de, sanki transa girmiş gibi, bedensel kimlik vehmi tamamen kalkmış olacağından, onda bedensel varlık kabulünden kaynaklanan istek ve arzular da olmaz. Dolayısıyla gerçekleştirdiği mucize ve kerametleri bedensel kimliğine değil, evrensel kimliğine bağlayarak Allahın izniyle der...

Bu halin dışında ise bir Velî, bedensel dürtülerin ve çevresel etkilerin vehmini tahrik ederek onu hakikatinden perdelememesi için, Sünnetullah gereklerine göre tedbirli yaşamaya devam eder.

Doğrusunu bilen Allah’tır...