Yirmi Altıncı Hadis-i Şerif

Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz, Allâh-u Teâlâ ’dan naklen rivayet ederek anlatıyor:

- “Allâh-u Teâlâ şöyle buyurdu:

- Beni ne yerim aldı ne de semâm...

lâkin beni: Mü’min, TAKİ, NAKİ, VERA’ hali sahibi kulumun kalbi aldı...”



Evren ve onun kapsamında var olan her şey, Allah ilminde ilmi olan holografik tekil bilgide Esmâ seyrinin içsel projeksiyonudur.

Bu holografik tekil bilgi tasavvufta Hakîkat-i Muhammedî olarak bilinir. Nokta diye de işaret edilen holografik tekil bilgi, tüm Esmâ’nın içsel projeksiyonla açığa çıkaracak bir biçimde tasarlanmış, evrenin çekirdeği (Evrensel Öz), ruhu’u (Ruh-u A’zam) ve şuurudur (kozmik bilinç).

Nokta, holografik esasa göre varlığın her bir zerresinde bütünüyle mevcut olan; her bir zerrenin programına göre potansiyelindeki Esmâ’sıyla hayal dünyalarında yüz gösteren; gösterdiği yüzü mâiyet sırrıyla zerrelerden seyreden hakikattir!

“Mü’min, mü’minin aynasıdır” hadisinde belirtilen birinci Mü’min, bu Evrensel Öz’e işaret eder. İkinci mü’min ise, tüm Esmâ’nın beynine programlanmasıyla, Evrensel Öz’ün kendini en kapsamlı haliyle açık ettiği insan’dır.

İnsanlar algılama ve değerlendirme kapasitelerinin izin verdiği oranda, beyinlerinde potansiyel olarak mevcut olan Esmâ’yı kuvveye (beyin devresine) dönüştürürler. Beyinlerinde kuvveye dönüşen Esmâ’nın bir kısmı zihinlerinde hayalî bir temsilini (içsel projeksiyon olarak hologram dünyalarını) oluşturarak değerlendirilir. Bu işlem sadece insanlara ait olmayıp, evrendeki tüm birimler için geçerlidir. Aralarındaki fark, sadece kapsam farkıdır.

Tüm Esmâ’nın beynine programlanmasıyla meydana gelen insan, zihninde canlanan dünyanın ve dünyasındaki her şeyin, beyninde kuvveye dönüşmüş Allah Esmâ’sının hayalî yansımaları olduğunun farkındalığı ile yaşama kapasitesine sahiptir.

Kendisini yeryüzündeki diğer canlılardan ayıran ve üstün kılan bu farkında olma özelliğinden dolayı insana “eşrefi mahluk” denmiştir.

İnsan, bilgisi kadar yeni kuvveler oluşturma yolunda beynini harekete geçirerek, zihnindeki hayal dünyasının sınırlarını genişletip veya mevcut kayıtların dışına çıkarak hakikatini evrensel boyutlarda deneyimleyebilecek bir beyin kapasitesine sahip olduğundan, Evrensel Öz’ün yeryüzündeki halîfesi vasfını almıştır.

İnsan, Allah ismiyle açıklanan Vahidü’l-Ahad’ın (sayısal çokluk kabul etmez TEK’in) Esmâ’sı ile işaret edilen öz vasıflarının açığa çıkışı seyrinden başka bir şeyin var olmadığı farkındalığı ile secde’yi (yokluğunu); Esmâ’nın evrensel boyutlarda akılları donduracak açığa çıkış azâmetinin farkındalığı ile rüku’yu (haşyeti); mikrodan makroya kadar tüm boyutlarıyla evrenin kemâli hedef alan yaratılışını müşâhede ederek kıyamı yaşar, yaşayanın gerçekte Allah olduğu şuuruyla!

SADREDDİN KONEVÎ (k.s.) Hz. leri kitabında, Kudsî Hadis’te geçen TAKİ, NAKİ ve VERA’ kelimelerinin, insan beynindeki hilafet kapasitesinin değerlendirilmesiyle ilgili olduğunu belirtir.

TAKİ: İbadettir... Yani, bir Esmâ potansiyeli olan beyinde yeni kuvveler oluşturup, bununla beyin kapasitesini artırarak bilincin ufkunu genişletme ve anlayışta derinleşme sağlayacak çalışmalar bütünü anlamına gelmektedir.

NAKİ: Hikmet ve Kudret sırlarının ilham yollu müşâhede edilmesiyle ilgilidir.

VERA’: Allah ismiyle açıklananı Ahâdiyet vasfıyla bilip, Zâtına Esmâ ile sınır getirmemekle ilgilidir.

AHZAB SÛRESİ, 72’nci ayet bu konuya şöyle işaret eder:

“Muhakkak ki biz o Emaneti (Esmâ şuuruyla yaşamayı), semâlara (benlik bilincine), arza (bedene) ve dağlara (organlara) önerdik de, onu yüklenmekten kaçındılar (Esmâ bileşimleri onu açığa çıkarmaya elvermedi); ve ondan korktular! Onu, İnsan (hilâfeti oluşturan Esmâ mânâlarını açığa çıkarma şuuru) yüklendi! Muhakkak ki o zâlim (hakikatini hakkıyla yaşamakta yetersiz) ve cahildir (sınırsız Esmâ’yı bilmede yetersizdir)!”

EMANET, ZÂLİM ve CAHİL kelimeleri, bu ayetin anlaşılmasında anahtar kavramlardır.

Emanet : Tüm Esmânın beynine talim edilmesinin (tüm Esmânın açığa çıkacak ve kavranacak bir biçimde beynine programlanmasının) getirisi olan, insandaki hakikat şuuruyla (Rabbanî ilim ve kudretle) yaşama yetisidir.

Emanetin korunması : Kişinin hakikat şuuruyla yaşamasına mani olan her türlü düşünce ve fiillerden sakınmasıdır.

Emanetin sahibine iade edilmesi : kendinde ya da herhangi bir şeyde Allah Esmâ’sı dışında varlık görerek, tüm fiillerin hakiki faili olan Allah’tan perdelenmemesidir.

İNSAN IN ZÂLİM ve CAHİL olarak nitelendirilmesinin sebebine gelince...

ZÂLİM kelimesi, Allah Esmâsının sonsuzluğu dolayısıyla, beynindeki Esmâ potansiyelini değerlendirme hususunda insanın yetersizliğine işarettir.

Nitekim Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz bu gerçeği duasında şöyle dillendirir:

“Lâ uhsiy senâen aleyke ente kemâ esneyte alâ nefsik”

Anlamı:

“Sana hakkıyla senâ (övgü) etmem mümkün değildir; ancak sen kendini hakkıyla bildiğin için, kendi kendine senâ edersin.”

CAHİL kelimesi ise, Esmâ’nın hakikatine işaret eden Ahâdiyet vasfının tecellîsi olmadığından, Allah’ın Zâtı üzerinde tefekkür edilemeyeceğine işarettir.

Rasulullah (s.a.v.) Efendimizin: “Allah’ın Zâtı üzerinde tefekkür etmeyiniz” uyarısı, böyle bir şeyin mümkün olmadığını belirtmek için söylenmiştir.

Doğrusunu bilen Allahtır…