Otuz Yedinci Hadis-i Şerif

Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz , şöyle buyurdu:

- “Ziyaretin hayırlısı ziyaret edilenin yok olmasıdır...”



Bu hadis, “Otuzuncu Hadis-i Şerif” bölümün konusuyla bağlantılıdır.

Hadisten anladığıma gelmeden önce, Allah Esmâ’sının açığa çıkış sistemi üzerinde duralım biraz...



VARLIKTA her birim birbirini tetikleyerek oluşum programları doğrultusunda harekete geçtiğinden, hiçbir şeyin hareketi bir diğer şeyden bağımsız değildir. Evrende birimler arası tetikleme sistemine dayalı akıl almaz bir bağlantı ağı vardır.

Tıpkı suya atılan çakıl taşı etrafında giderek genişleyen dairesel dalgalar gibi, kuantum potansiyelde (holografik tekil bilgide) bir olasılık dalgası halinde bulunan her birimden açığa çıkan fiil de bulunduğu noktadan dairesel bir elektromanyetik (EM) dalga hareketini başlatarak etrafına yayılır. Bundan etkilenen birimler de kendi oluşum programlarına göre bulundukları noktadan başka bir dairesel dalga yayılım hareketini başlatırlar.

Varlığın EM dalga planında boyut kavramı yoktur.

Aynı veya birbirine yakın frekansta olan birimler arasında bağlantı ağı oluşur ve aralarında dinamik bir bilgi akışı gerçekleşir. Ayrı frekansta olanlar ise birbirlerini hiç fark etmeden yaşarlar! Yani ayrı frekansta olanlar birbirlerini tedirgin etmezler.

Örneğin biyolojik yapımız itibariyle aynı frekansta olduğumuzdan birbirimizin bedensel varlığını fark ederiz... Fakat düşünsel planda farklı frekanslarda bulunduğumuz için, sadece birbirine yakın frekansta olanlar birbirlerini anlayıp kaynaşabilirler.

Boyut farkı, frekans farkından kaynaklandığı için, varlığın EM dalga planında boyut kavramı göreseldir. Birimler genellikle kendi frekansında olmayanları algılayamadıkları için başka bir boyutta olduklarını zannederler. Mesela ölüm ötesi yaşama geçmiş insanlar gözün görme sınırları dışında kalan bir frekans aralığında yaşamlarını devam ettirdikleri için, bize göre başka bir boyutta yaşamaktadırlar.

İşte bu dalga mekaniği, Allah Esmâ’sının açığa çıkış sistemidir...

Bir diğer ifadeyle, sistemin evrensel işleyiş prensibidir.

Bu sisteme göre her birim, sürekli olarak diğer birimlerden kendisine ulaşan dalgalardaki veriler tarafından ziyaret edilir.

Örneğin insan beynine biyokimyasal, biyo-elektriksel ya da elektromanyetik diye tanımlayabileceğimiz biçimlerde (ki aslen hepsi EM dalgalarıdır), çeşitli kanallardan sürekli bilgi akar.

Beyin, kendisine ulaşan dalgalardaki verileri mevcut veri tabanına göre değerlendirir ve değerlendirmesinin sonucu olan anlamı bir yandan kendi içinde (hayal dünyasında) yaşarken, diğer yandan değerlendirmesi istikametinde kozmik planda dairesel bir dalga yayılım hareketini başlatarak, yayılan dalganın frekansında veya frekansına yakın olan merkez veya birimlerle etkileşime girer. Böylece hem kendinde hem de bağlantıya girdiği merkez ve birimlerde bir sonraki şe’nin hareket yönünü tayin eder.



“YİRMİ YEDİNCİ HADİS-İ ŞERİF” bölümünde Allah Esmâ’sının açığa çıkış sistemi gereklerine göre yaşamamanın tehlikeleri hakkında şunları yazmıştım:

“Varlığın elektromanyetik dalga planında boyut kavramı düştüğünden, biz beynimizin hangi merkez (beş duyu algılama kapasitemizin dışında kalan merkezler de dâhil) ya da birimlerle (insanlar, cinler, melekler...) dış bağlantılarını kurmakta olduğunu ve hangi merkez ya da birimlerden beynimize veri akmakta olduğunu... Yani, beynimizin hangi merkez ya da birimlerden gelen verilerle beslenerek gelişip, bilincimizi hangi verilere dayalı olarak forme ettiğini tam olarak bilemeyiz.

Ayrıca üzerinde durduğumuz ya da bizi meşgul eden konuyu doğru anlamamızı sağlayacak yeterli veri tabanına sahip değilsek, beynimiz bundan etkilenmeden eksik veri tabanının oluşturacağı yanlış anlayış istikametinde işlev görmeye devam edecektir. Bu da beynimizin ağırlıklı olarak yanlış merkez ya da birimlerle dış bağlantılarını kurmasına yol açıp, o yanlış merkezlerden feedback alarak gelişimini yanlış temeller üzerine devam ettirecektir.

Yanlıştan doğru çıkmayacağından ve yanlış yanlışı doğuracağından, neticede bir gün biz mutlaka ilgili konuda yanıldığımız gerçeğiyle yüzleşecek ve beklentilerimizin, hayallerimizin, umutlarımızın suya düştüğünü hüsranla seyredeceğiz.

Herhangi bir konuda bilgimiz beklentilerimizi karşılamıyorsa, bu bizim o konuyu doğru değerlendirecek yeterlilikte bilgiye sahip olmadığımız anlamına gelir.

Kişinin referans alacağı sağlam ve güvenilir bir bilgi kaynağı yoksa, beyni eksik veri tabanına dayalı oluşan yanlış anlayışını doğru bilgi kabul edecek ve dış bağlantılarını doğru kabul ettiklerini destekleyecek şekilde kuracaktır.

Birçok insan dini anlama konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığından, doğru merkez ya da birimlerle bağlantı kuramaz ve bu konuda kendilerini doğru bir şekilde geliştiremezler.

Buna çözüm olarak Kur’an’da insanların, Rasuller ve Nebîleri referans alarak hareket etmeleri teklif edilmiş, bu sayede beynin farkında olmadan yanlış merkez ya da birimlerle bağlantı kurmasının önüne geçilmeye çalışılmıştır.”

Kişinin beynine çeşitli kanallardan gelen dalgalardaki verileri evrensel gerçekler istikametinde değerlendirebilmesi için, doğru bir varlık bilgisine ya da bu konuda referans alabileceği sağlam bir bilgi kaynağına ihtiyacı vardır.

Doğru bir varlık bilgisi, Rasulullah (s.a.v.) Efendimizin buyurduğu üzere: “Allah var idi, O’nunla beraber bir şey yok idi”… Rasulullah (s.a.v.) Efendimizin bu ifadesini anlamayanlar Hz. Âli (k.v.) ’ye sormuşlar... İlmin kapısı Hz. Âli (k.v.): “El ân öyledir” cevabını vererek, bunun zamanüstü bir realite olduğunu vurgulamıştır.

Sadece Allah ismiyle işaret edilen kavram/kuvve vardır, gayrının varlığı ise hakikati değerlendirememekten kaynaklanan bir varsayımdan ibarettir.

Hakikati anladıktan sonra kişi her fiilin gerçek failinin Allah (tek bir ilim, irade ve kudretin tasarrufu) olduğunu bilir ve tüm soruların esas cevabına ulaşır.

Bu konuda Gavs-ı Â’zâm Abdulkâdir Geylânî (k.s.) Hz.leri “Risale-i Gavsiye” sinde şöyle der:

“Yâ Gavs-ı Â’zâm... Beni gören sualden müstağni olur her hâlinde; görmeyen ise faydalanamaz sualden, o da işin kâliyle perdelenmiştir!”

Üstâdım Ahmed Hulûsi “Gavsiye Açıklaması” isimli eserinde buna şöyle açıklık getirir:

“Ayne’l-Yakîn hâline geçip, direkt olarak Hakk’ı müşâhede eden, her şeyin hakikatini ve dolayısıyla sırrını çözer. Böyle olunca da soruları biter. Çünkü bütün soruların gerçek TEK cevabına ermişti.

Ne, neden, niçin, nasıl, hangi hikmete dayalı olup bitmektedir, bunların hepsinin de cevabını alır. Çünkü o, ana müsebbibi açık seçik görmekte, neyin ne sebeple oluştuğu sistemine vâkıf olmaktadır. Buna karşılık;

Hakk’ı görmekten perdeli olan ise, dalgalı bir denizde, kalasa tutunup da dalgaların arasında bir oraya bir buraya savrulan kimse gibi, cevabı olmayan sayısız sorular arasında bocalar durur.

“Kâl” , yani laflamakla vakit geçiren kişinin, sistemli ve derin düşünceyle çözülebilecek gerçeklere ermesi imkânsızdır.”



HADİSTE belirtildiği üzere…

Beyni sayısız dalgalardaki veriler tarafından “ziyaret edilen” konumunda olan bizler, kendisine çeşitli kanallardan gelen dalgalardaki bilgiyi yanlış değerlendirmenin sonucu başka bir yanlışın oluşumuna sebep oluruz. Böylece bir yandan yaptığımız yanlış değerlendirmenin sonucu olarak kendi içimizde delâleti yaşarken; diğer yandan da kendi etrafımızda dairesel bir dalga yayılım hareketini başlatarak, delâletin yayılımına destek oluruz.

Ayrıca çekim yasası gereği delâleti artıracak cinsten dalgaları üzerimize çekeceğimizden, “yanlış yanlışı doğurur” prensibi gereğince, bir sonraki hareket yönümüz de delâlet üzere belirlenmiş olur.

Şayet beyin kendisine çeşitli kanallardan ulaşan dalgalardaki verileri doğru bir varlık bilgisine göre değerlendirirse, yaptığı bu doğru değerlendirmenin sonucu olarak kendi içinde hidâyeti yaşar ve etrafında dairesel bir dalga yayılım hareketini başlatarak, hidâyetin yayılımına destek olur. Ayrıca çekim yasası gereği hidâyeti artıracak cinsten dalgaları üzerine çekip, kendinde oluşacak bir sonraki hareketin yönünü hidâyet üzere belirlemiş olur.

Hal böyle olunca tabî olarak “ziyaretin hayırlısı ziyaret edilenin yok olmasıdır...”

Yani ziyaret edilenin görüşünde, Allah Esmâ’sının açığa çıkış seyri dışında varlık görme varsayımlarının yok olmasıdır.

Sadreddin Konevî (k.s.) Hz. leri konumuz olan hadisle ilgili olarak kitabında der ki:

“Hayy olan Hakk’ın nüzûlündeki hayr, Rabbın Velî kula tecellisindeki bereket; gerek tecelli, gerekse nüzul anında o Velî kulun yok olmasındandır...”



TEKNİK AÇIDAN konuya bakacak olursak...

Epifizden beyne geçiş yapan yüksek frekansların beyin performansını artırmasıyla evrensel gerçeklere karşı duyarlı hale gelen kişi, koza dışı gerçeklerin ilham yoluyla içine doğanlarını hakikat ve sistemi gerçeklerine göre değerlendirerek kendini geliştirir.

Fakat hakikatten anlık bir gaflet, bilinçaltında işlemeye devam eden yanlış varlık bilgisine dayalı beyin devrelerinin müdahil olmasına yol açarak, bizde fikir sapmalarına sebep olur.

Beyin farkındalık alanı olan prefrontal korteks, beyin genelini kendi farkındalığı doğrultusunda kontrol etme özelliğine sahiptir.

Şayet prefrontal korteks beyin geneli üzerinde kontrolünü kaybederse, her devre ona kendi işlevini gücü nispetinde yaptırtma serbestliğini elde eder. Böyle bir beyinde, duygularını kontrol edemeyen, yanar döner ve fevrî çıkışları olan bir kişilik meydana gelir.

Kişinin prefrontal korteks alanındaki nöron bağlantı kapasitesi ne kadar çoksa, o kişinin beyin geneli üzerindeki hakimiyeti ve kontrolü de o kadar güçlü olur. Böyle bir beyinde, duygularını ilmiyle kontrol eden bir kişilik meydana gelir. (Not: bu aynı zamanda Rasulullah s.a.v. Efendimizin: “Şeytanımı Müslüman ettim” ifadesinin teknik izahıdır...)

Doğrusunu bilen Allah’tır...