BÖLÜM 2.1 GİZLİ HAZİNE

Hiçbir şey yoktur ki onun hazineleri (oluşturan kuvveleri) bizim indîmizde olmasın! Biz onu (o kuvveleri – özellikleri) gereken ölçüsüyle inzâl ederiz (açığa çıkartırız).

Kur’ân Çözümü, Hicr sûresi 21

 

Üstadım selam,

Modern bilim, tüm imkanlarıyla deşifre etmeye çalıştığı beynin birçok gizemini gün ışığına çıkarmayı başarmış olsa da, insan beyni halen bilinmezliğini koruyan “gizli bir hazine” olmaktan öteye geçmiyor. Çünkü beynimiz duyu araçlarıyla evrene dair edindiği veri girdilerini kendi bilgi kapasitesince değerlendirerek kendi içinde evrenin sanal bir modelini oluşturup, bu model üzerinden hareketle hakikatı hakkında fikir edinen, kapalı, fakat kendi içinde sınırsız bir derinleşme ve sonsuz bir genişleme potansiyeline sahiptir.

Beyin gizemi, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Allâh ismiyle açıkladığı zâttaki aşkınlık potansiyelidir.

Esmâ ül Hüsna, beyindeki aşkın potansiyeli tanımlama amacıyla bildirilmiş isimlerdir.

Tüm boyutları ve türleriyle evren, ismi Allâh olan Zâtın ilminde Esmâ’sı ile kendini tanımladığı vasıflarının açığa çıkış seyri için tasarlanmıştır.

Tasarım holografiktir!. Dolayısıyla evren içre bir birim olan insan, holografik esasa göre evrenin (tümün) bilgisini bünyesinde barındırmakla kalmaz; aynı zamanda bir bilgi olarak bünyesinde barındırdığı evrene bilinciyle açıldığı oranda, Allâh Esmâ’sını daha kapsamlı yansıtacak (beyinde işler bir devre olarak harekete geçirecek) aşkın bir beyin kapasitesiyle meydana getirilmiş istisnai bir yaradılışa da sahiptir.

Beynimiz, Allâh Esmâ’sının açığa çıkış seyri için meydana getirilmiş evrenden algıladıkları kadarıyla kendi içinde evrenin sanal bir modelini oluşturup, oluşturduğu bu sanal model üzerinden zihinsel kapasitesini geliştirerek Allâh’a kendi içinden bir yol bulması ve yaşaması için meydana getirilmiştir. Bu husus tasavvufta seyr-i ilallâh, seyr-i fillâh, seyr-i maallâh, seyr-i anillâh ifadeleriyle izah edilmiştir.

Evet, beynimiz evrenden algıladıkları kadarıyla kendi içinde evrenin sanal bir modelini oluşturur. Yani, “tasvir eder” ki bunun İngilizcedeki karşılığı “convert”tir. Convert, Allâh Esmâ’sından olan El Musavvir isminin karşılığıdır, ki bu beyindeki manaları sûretler halinde açığa çıkarma mekanizmasıdır. Bir diğer ifadeyle, bilgiyi sûrete dönüştürme işlemidir.

Örneğin gözden gelen frekanslardaki veriler beyinde ilgili devrelerce görüntüye dönüştürülür. Aynı şekilde kulaktan beyne gelen frekanslardaki veriler beyinde ilgili devrelerce sese; burundan gelen kokuya; deriden gelen hisse tasvir olunarak, tüm bunlar beynin zihinsel kapasitesi tarafından kavranılması için belirgin hale gelir.

Keza yine aynı şekilde bedendeki hormonal faaliyetlerin ihtiva ettiği bilgi dahi beyinde duyguya dönüştürülür ve beynin zihinsel devreleri tarafından duyumsanır.

Özetle beynimiz, kendisine çeşitli kanallardan gelen frekanslardaki verileri sayısız devrelerin birbiriyle oluşturduğu karmaşık nöral bağlantı sistemi içinde bir değerlendirmeden geçirir ve kavranılması gerekenleri sûretlendirerek (sanal modelini oluşturarak) zihnini forme eder.

Kavrayış… Yani bilinç düzeyi, beynin zihinsel kapasitesiyle ilgilidir. Dolayısıyla zihinsel devrelerin kapasite yetersizliği, tasvir olunanların doğru değerlendirilmesine de mani olur.

Bilim, “bilinçaltı” ile “bilinçüstü” olmak üzere bilincin iki düzeyinden bahseder.

Kur’ân’da “gece” olarak misalledirilen bazı ayetler beynin bilinçaltında yürüttüğü faaliyetleri ve derin potansiyellerine işaret ederken; “gündüz” diye misallendirilen ayetler ise, beyinde farkındalıkla geçirdiğimiz süreçlere işaret etmektedir.

Gecesi itibariyle beynimiz, kendi içinde olup biten herşeyin farkındadır. Kur’ân bunu Ayet-el Kürsi’de şöyle açıklar:

“Allâh O, tanrı yoktur sadece HÛ! Hayy ve Kayyum (yegâne hayat olan ve her şeyi kendi isimlerinin anlamı ile ilminde oluşturan – devam ettiren); O’nda ne uyuklama (âlemlerden bir an için olsun ayrılık), ne de uyku (yaratılmışı kendi hâline bırakıp kendi Zâtî dünyasına çekilme) söz konusudur. Semâlarda ve arzda (âlemlerdeki tümel ilim ve fiiller boyutunda) ne varsa hepsi O’nundur. Nefsinin hakikati olan Esmâ mertebesinden açığa çıkan kuvve olmaksızın (Bi-iznihi) O’nun indînde kim şefaat edebilir… Bilir onların yaşadıkları boyutu ve algılayamadıkları âlemleri… O’nun dilemesi (elvermiş olması) olmadıkça ilminden bir şey ihâta edilemez. Kürsüsü (hükümranlık ve tasarrufu {rubûbiyeti}) semâları ve arzı kapsamıştır. Onları muhafaza etmek O’na ağır gelmez. O Alîy (sınırsız yüce) ve Aziym’dir (sonsuz azamet sahibi).”

Gerçek şu ki, beynin gündüzü ile temsil edilen farkındalık süreçleri dışında, kendisinde o kadar çok işlemler olup bitmektedir ki… Her hücresinde üç milyar harf ihtiva eden bir genetik koda sahip olan, yüz milyar nörondan oluşan beyinde sayısız devreler, devreler arası sayısız nöral bağlar ve bunların esnekliği ile bir frekans okyanusu olan evrenden kendisine ulaşan verilerle sürekli yıkanıp, her an yeni bir şe’n alarak halden hale dönüşen beynimiz(!), akıllara durgunluk vermektedir.

Bilinci oluşturan beynin zihinsel devrelerinin kapasitesi ne kadar artarsa artsın, asla beynin tamamını kapsayamaz ve kavrayamaz. Şöyle ki, bir buz dağın üstü ne kadar büyürse büyüsün, suyun altında kalan kısmı daima 8 veya 10 kat daha büyük olacaktır.

Rasûl ve nebilerin, varlığın hakikati ve oluşum/gelişim sistemi bilgisini vahye dayalı bildirmiş olmaları ve bildirimlerinden yararlanılması için kendilerine iman ile teslim olunması esasını öne almalarının sebebi, zihinsel süreçlerin bu yetersizliği ile ilgilidir!. Beynimiz bilinçaltında yürüttüğü faaliyetleri ve derin potansiyelleri ile keşfedilmeyi bekleyen engin bir anlam okyanusudur. Çünkü holografik esasa göre var olan beyin, derûnu itibariyle (ki beynin beş duyuya karşılık gelen biyolojik yapısı beyin yüzeyidir…) tüm boyutlarıyla evreni ihtiva etmektedir!.

Beynimiz, boyutsal derinliği ile evrenin bütünüyle senkronize bir halde çalışıp, bu dinamik yapısıyla da evrenle paralel bir biçimde her an yeni bir şe’n alırken; zihinsel kapasitesinin bedensel algılamayla (beş duyu ile) sınırlı işlevselliği yüzünden beynimiz, gün ışığına çıkardıkları ile evrene açılan kapıdan ve o kapının ardındaki evrensel boyutlarda (hakikatı itibariyle) kendini tanımayı sağlayacak aşkın potansiyellerinden yalıtılmış durumdadır.

Beynin zihinsel devreleri arasındaki en önemli devresi, bilincin de kaynağı olan prefrontal kortekstir. Çünkü prefrontal korteksteki nöral ağlar beynin tüm devreleriyle bağlantı kurabilecek üstün bir kapasitede tasarlandığından; beynin evrenle derin bağlarından yararlanarak kendini evrensel standartlarda tanıyabilecek muhteşem bir kapasiteye sahiptir.

Allâh Rasûlüne iman etmekten maksat, beynin zihinsel devrelerini yüzeyde tutan ölümlü bedenin sınırlı kapasitesinin ötesine geçirerek, boyutsal derinliğindeki (gecesindeki) evrene açılma gayesi içindir. Böylece zihnimizin sanal yaşam alanı olan dünyamız yüzeysel olmaktan çıkıp, derinlikli bir dünya algısına dönüşür... Keza kişiliğimiz de öyle!..

Beynimizin içindeki hayal dünyamızın derinlikli olduğunu ve derinliğinde başka hayal dünyaların saklı olduğunu bir fark edebilsek… (Bu konuda fikir edinmek için Filibeli Ahmet Hilmi’nin “A’mâk-ı Hayâl” kitabının okunmasını öneririm.)

Beynimiz, yüz milyar nöronuyla, her bir nöronun bir diğeriyle onbinlerce bağlantı kurabilme özelliği ile muazzam bir bilgi işletim cihazı olarak imar edilmiş, içinde insanı barındıran muhteşem bir evdir.. Dindeki tabiriyle Beyt-i Mamur!.

“O eve her gün yetmiş bin melek girer, kıyamete kadar dönmezler” hadisi, belki de mecaz yollu beyne sayısız frekanslardaki verilerin çeşitli kanallardan akışına işaret etmektedir.

Hz. İbrahim (a.s.) kendi derûnunda/gecesinde keşfettiği ve gün yüzüne çıkardığı hakikatın bir temsili olarak zahirde Kabe’yi inşa etmiştir. Bununla da belki bizlere, hakikati kendi derûnumuzda keşfedip, kendi ellerimizle gündüzümüz haline getirmemiz gerektiği mesajını vermiştir.

Diyeceğim o ki…

Beynimiz, risâlet ve nübüvvet bildirimleriyle imar edilmeyi bekleyen, imanlının kalbindeki Beytullâh’tır!.

Ya da Kudsî Hadisteki: “Ben gizli bir hazineydim.. Bilinmekliğimi istedim âlemi, bilmekliğimi istedim, Âdem’i meydana getirdim..” tanımı ile, derûnunda nice diyarların fetihleri için keşfedilmeyi bekleyen gizli bir hazinedir.

Sevgi ve saygılarımla

 

Waalwijk, 31-05-2011