BÖLÜM 2.16 EPİFİZ 3

Andolsun ki biz semâda (beyinde) burçlar meydana getirdik (beyinde hakikat müşahedesini oluşturan özel alanlar {pineal gland} oluşturduk) ve ona ibretle bakanlar için (çeşitli özelliklerle) bezedik.

Onu şeytan-ı racîm’den (amigdalanın oluşturduğu birimsellik – kaybetme korkularından) biz koruduk.

Kur’ân Çözümü, Hicr sûresi 16-17

 

Üstadım selam,

Dün akşam “The Ten Commandments” filmini izlerken Hz. Musa (a.s.) ile ilgili aklımda kalan ayetleri tezekkür ettim.

Film, tahrif olmuş Tevrat kaynaklı olup her ne kadar o dönemin şartlarını doğru yansıtmasa da, Kur’ân ayetlerindeki anlatımlara uygun düşen bazı sahneleri Risâlet ve Nübüvvet işlevleri ve vahiy alma gibi konularda benim için önemli bir fikir ve ilham kaynağı oldu.

Kur’ân’da Rasûl ve Nebilerin gösterdikleri mucizelere düz bir mantıkla baktığımızda, günlük yaşamımızda bir örneğine rastlamadığımızdan tüm bunların yorumlanması gereken metaforlar olduğunu, gerçekte böyle mucizevî hadislerin asla vuku bulamayacağını düşünürüz.

Diğer yandan, günümüz bilimsel gelişmeleri (özellikle kuantum fiziği ve holografik evren modeli) göz önünde bulundurduğumuzda, bu mucizelerin bilfiil vuku bulması da pek tabi mümkün görünmektedir. (Not: Daha fazla bilgi isteyenlere, günümüzde yaşanan birçok metafizik vakalara holografik modelle açıklık getiren Michael Talbot’un “Holografik Evren” kitabını okumalarını öneririm.)

Peki ama nasıl?.

Bu sorunun cevabını önceki yazılarımda anladığım kadarıyla cevaplamaya çalıştığım için, bu yazımda konunun değinmediğim kısmı üzerinde durmak istedim.

 

Hz. MUSA (a.s.) yaratılışından gelen bir biçimde, epifizin yüksek frekans desteği ile beyni bedensel algılama sınırları dışındaki evrene duyarlı bir yapıya sahipti. Başka bir ifadeyle, holografik evrende serbest hareket etme şuuruna evrilmeye müsayit bir beyin yapısına sahipti. Tıpkı diğer Rasûl ve Nebilerde olduğu gibi, Hz. Musa (a.s.) da zaman zaman bu duyarlılığın getirisi ile evrensel genişliğe açılarak, oradan da hakikatine uzanan derin hissedişleri vardı, fakat bilgi yetersizliğinden dolayı bu hissettiklerini tanımlayamıyordu.

Örneğin filmde Hz. Musa (a.s.) Mısır’dan Eymen’e giderken yalnız başına geçtiği o kızgın çölde “Musa... Musa...” diye özünden gelen ilahî hitabı algılıyor, ama veritabanının yetersizliğinden dolayı bu işitmekte olduğunun kaynağını tespit edemiyordu.

Eymen’de Şuayb’ın (a.s.) terbiyesi altında geçirdiği on sene içinde, epifizinden beynine geçiş yapan yüksek frekansların oluşturduğu duyarlılığı değerlendirmesini (düşünce gücüyle {beynin yönlendirilmiş dalgalarıyla} holografik evrende serbestçe hareket ederek, kaynak bilgiye ulaşmasını) öğrenerek, tüm soru ve sorunlarının evrensel plandaki çözümü “sesli hitap olarak” zihninde şekillenmeye başladı.

Hz. Musa’nın (a.s.) beyni, bedensel algılamanın oluşturduğu koza dışı gerçeklere dair algıladıklarını başta veritabanına göre hayal merkezini devreye sokarak “kul ile Rabbi arasında sesli bir diyalog” şeklinde yorumlarken; kavrayışı artıp, algısı derinleştikçe beyni yorumsuz değerlendirme biçimine doğru kaymaya başladı.

Kur’ân’da A’raf sûresi 143. ayet bu hususa şöyle işaret eder:

Musa, takdir ettiğimiz süreç tamamlandığında; Rabbi de Ona seslenince, (şöyle) dedi: “Rabbim, göster kendini, bakayım sana!”... (Rabbi) buyurdu: “Beni, asla göremezsin!.. Fakat dağa (benlik dağı) nazar et... Şayet (tecelli ettiğimde) dağ hâlâ durursa, beni görebilirsin!”... Rabbi dağa (benliğine) tecelli edince, onu yok etti... Musa da baygın (benliğini yitirmiş olarak) düştü! Kendine döndüğünde: “Subhansın sen (seni tenzih ederim)! Sana tövbe ettim... Ben iman edenlerin ilkiyim” dedi.

Bundan sonra bazı vahiyler yorumlu, bazıları ise yorumsuz değerlendirmeler şeklinde devam ederek, Hz. Musa’nın (a.s.) kemâlatı (anlayışı) ve şeriatı (öğretisi) oluştu.

Ulü’l Azm’den (insanlığa anlayışta seviye atlattıran Rasûllerden) olan Hz. Musa (a.s.), evrensel gerçeklere dair kendisine açılanları, Risâlet işleviyle (yani, epifizin desteğini arkasına alarak, evreni var eden ve ayakta tutan sistemin ana kuvvelerini kendi zatî ilmi ve kudreti olarak deneyimleyip, bunun sağladığı tasarruf gücü ile...) mensubu olduğu toplumun beynine nüfuz ederek onlarda da bu gerçeği algılayacak kapasitenin oluşumunu sağladı.

Hz. Musa (a.s.) açılımını bir yandan çevresindekilere sözlü ve görsel bildirimlerle aktarırken, diğer yandan ise beyin dalgalarının dünyaya yayılmasıyla, insanlığın kemâline giden yolda önemli bir basamak oluşturdu.

Bir Rasûl ve Nebinin beynindeki epifiz desteği, onun Allâh ilmi olan holografik evrende serbest ve çok yönlü hareket ederek, tüm soru ve sorunların çözümüne dair kapsamlı bir bilgi ve kuvve (beyinde işler bir devre) edinmesini sağladığı gibi... Aynı zamanda o Rasûlün beyninden yayılan dalgalarla mensubu olduğu toplumun (Kur’ân tabiriyle “kavminin”) beyinlerinde yeni bir genetik düzenleme/format meydana getirir.

Hz. İbrahim (a.s.) ve Hz. Muhammed (s.a.v.) gibi tüm insanlığa irsâl olmuş bir Rasûlün ilmî kemâlatı ve tasarruf gücü ise hakikate giden yolda insanlığı çok farklı bir noktaya taşıyacak köklü bir değişime/dönüşüme (bir tür genetik mutasyona... Dindeki tabiriyle “El Bais”) vesiledir. Rasûl ve Nebilerin insanlığın evriminde çok önemli rolleri vardır.

Konuyla ilgili önemli bir diğer hususta, Risâlet işleviyle açığa çıkartılan bilgiye karşı tüm insanların sorumlu olmasıdır.

İnsanların sorumlulukları kendi dışındaki bir tanrının elçisine olmayıp, irsâl olan bilgiyle yeniden düzenlenen beyinlerindeki Rabbini daha kapsamlı bilme ve yaşama potansiyelinedir!. Zira o genetik potansiyelin açığa çıkmasıyla kişinin beyni köklü bir dönüşüm geçirerek daha verimli bir hale gelecektir. Bunun gerçekleşmemesi ise dinde “nefse zulüm” olarak anlatılmıştır.

Doğru veya yanlış... Anladığım kadarıyla sizi okuyanlar, sizin Muhammedî kemâlata ve şeriata dair Rical-ı Gayb’dan olan “Müceddid”in yenilediği konuda, bizimle paylaştığınız bilgilere karşı sorumlu olduklarını düşünüyorum.

Bu konuda gönlüm biraz daha derinleşmeyi istiyor, fakat kalemin çıtırtısı, haddimi aşmakta olduğum konusunda beni uyarıyor. O halde durmak gerek.

Rabbim, Allâh katındaki yerinizden dalga dalga yayılan ilimle dimağımı rızıklandırsın.

Sevgi ve saygılarımla

 

Waalwijk, 24-07-2012