TAKDİM

2010 ile 2013 yılları arasında Üstadım Ahmed Hulûsi’ye yazdığım yazılardan oluşan ve bazı arkadaşlarımın tavsiyesi ile yeniden ele alarak paylaşmak için hazırladığım bu kitabın ana konusu beyindir.

Neden beyin?

Üstadım Ahmed Hulûsi’nin “Yenilen” isimli kitabı etkisi ve ardından katıldığım Münih’teki sohbetleri, benim İslâm dinine bakışımı kökten değiştirdi.

Daha sonraki bir görüşmemizde Üstadımın “Ateist, Sünnetullâh’a yakındır...” sözünden hareketle, tanrı kavramına dayandırmadan varlığın oluşumunu anlama çalışmalarım, sarsılmaz bir zemin üzerine kurduğumu zannettiğim inanç değerlerimi alt üst etti ve bu zulmet perdeleri ile örtülmüş ilâhî düzen ortaya çıktı. Bir süre bu hikmet yurdunda gezindikten sonra, orada müşahede ettiklerimi Üstadımla paylaştım.

Sonra…

Üstadım bana “Çoktan tek’e bakıyor olsan da düşüncelerin faydalı...” deyince, hikmetlerin bilincime nûrdan perde oluşturduğunu fark ettim ve “TEK’ten çok’a” bakmanın yolunu araştırdım. Üstadımın ilmini arkama alarak Abdûlkâdir Geylânî, Abdûlkerim Ceylî, İmâm-ı Rabbânî, Muhyiddin Arabî, Veliyyullâh dihlevî, Abdûlaziz Debbağ gibi, önde gelen tasavvuf ehlinin kitaplarına odaklandım... Ki onlardan alacağım feyiz, belki de bir kudret açılımına vesile olur da zâtî hakikati bilme lütfuna ererim diye.

Nihayet kalbimdeki o kara noktayı buldum. Nefsimde ve baktığım her yerde varlığın hakikati, Vâhid’ül Ahadüs Samed (sayısal çokluk kabul etmez som TEK) olan Allâh’tan başka birşeyin olmadığını gördüm.

Artık o sarsılmaz söz olan Kelime-i Tevhid temelleri üzerine din anlayışımı yeniden kurma fırsatı doğduğunu hissettim.

Fark ettim ki...

Günümüzde varlığın hakikatı ve oluşum gerçeklerini anlamanın en kestirme yolu, beyin bilgisinden geçiyor. Çünkü günümüz bilimsel gelişmeleri bizlere yaratıcı zekanın, insanı beynin çalışma sistemi ve mekanizması üzerine yarattığını söyler.

Allâh Esmâ’sı ile işaret edilen evrensel öze ait kuvvelerin sistemsel açılımı olan beyin, duyu araçları ile engin bir frekans okyanusu olan evrene açılan pencereden algıladığı verilerle evrenin sanal bir modeli olarak dünyasını meydana getirir ve buna göre  bilincini forme eder. Hal böyle olunca, insan için özüne giden yol tabiki beyin bilgisinden geçer!.

Kur’ân ve hadislerdeki mecaz ve sembolik ifadeler, aslında insan beyninden ve insanın beyninden özüne giden bir yolla Allâh’a ermesinden bahseder.

Yine günümüz bilimsel gelişmelerine göre evren holografiktir ve holografik esasa göre varlığın en küçük parçası, bütünün bilgisine sahiptir. İşte evren isimli bu dev hologram, İsmi Allâh olan evrensel özün ilmidir (holografik tekil bilgi), ilminde ilmiyle seyrettiği!. Ve holografik gerçeklik dolayısıyla insan için evrensel boyutlara açılarak kendini evrensel planda tanımanın yolu, beynini beden kayıtlarından özgürleştirip, beyin bilgisinde derinleşmekle (beynin aşkın kuvvelerini harekete geçirmekle) mümkündür. Çünkü insan, Rabbi (varlığının meydana getiricisi) olan Allâh’ı evrensel standartlarda tanıyabilecek seçkin bir yaratılışa sahiptir.

Nebi ve Rasûller, ötedeki bir tanrının buyruklarını ulaştıran elçiler olmayıp, insana bu seçkin yaratılışının hakkını vererek yaşamasının bilgisini açan, dindeki tabiriyle “Makam-ı İlliyyin”e has meleklerdir.

İşte bu yazdıklarım ve daha fazlasını siz kardeşlerimle de paylaşmanın yararlı olabileceğini düşünerek: “Beyin bilgisinden tasavvufun derin sırlarına…” başlığı altında “UYANIŞ” isimli elinizdeki bu kitabı hazırladım.

“Beyin bilgisi ışığında dine bakış” diye özetleyebileceğim, konuya giriş mahiyetinde olan bu kitapta yazdıklarım ana hatları dışında detayda ne kadarı doğrudur bilmiyorum. Gerçek şu ki, ebediyeti kazanmak için geldiğimiz şu fani dünyada ömür hızla tükenmekte. Bizim için elzem olan, bu bilgilerin bize Allâh yolunda imanımıza ne kattığı ve pratikte ne kazandırdığıdır.

Milyarlarca nörondan oluşan ve gerçekte bir elektromanyetik dalga yumağı olan beynin yüzeyinde dalgalanmakta olan hayal dünyamız ve bu hayal dalgalarından oluşan kişiliğimizin, uçsuz bucaksız bir bilgi/frekans okyanusu olan evrendeki yeri nedir?

Beynimizde, istemediğimiz şeylerin dünyamıza ve kişiliğimize yansımaması veya istediklerimizin oluşması yolunda bir sistem ayarı yapmamız mümkün mü?

Beynin frekans bandını genişletmek suretiyle evrenin farklı kesitinden de veri almamız ve bu verilerin de beyinde vizyona dönüştürülerek dünyamızı daha da renklendirebilir ve kişiliğimizi daha da özelliklendirebilir miyiz?

Evet...

Bu ve buna benzer birçok soru geçmişte Kur’ân ve hadislerde ve dahi tasavvuf ehlinin eserlerinde mecaz ve sembolik bir dille cevaplanmış olup, günümüz insanı ise nihayet bu metaforları deşifre ederek evrensel sırlara açılmak için gerekli tüm bilimsel ve teknolojik donanıma sahip kılınmıştır!.

Üstelik bu bilimsel ve teknolojik donanımla Kur’ân ve hadisleri nasıl deşifre edebileceğimizin formülünü, eserleri ve sohbetleriyle bizlere ikram eden çok özel bir insan aramızda yaşamaktadır. O insan, Üstadım Ahmed Hulûsi ve ikram ettiği formül, yani “bilimsel bakışla din…” kendisi gibi eşsiz, paha biçilmez ve zamanla değeri artacak bir kıymettir.

Bu kıymet insanlığın öz değerleriyle ilgilidir ve her birimiz insan olarak var olmanın değerlerine bir başkasını taklit ederek değil, kendi aklımızdan beynimizi değerlendirdiğimiz ölçüde ulaşabiliriz.

Saygılarımla...

 

Waalwijk, 15-11-2016