BÖLÜM 2.12 BEYNİNDE İKEN

İçinde doğdunuz aile, içinde yaşadığınız kültür, arkadaşlarınız, işiniz, izlemiş olduğunuz her bir film, yapmış olduğunuz her bir sohbet sinir sistemimiz üzerinde iz bırakmıştır. Bu kalıcı, mikroskobik izler birikerek sizi siz yapan bütünü oluşturur ve nasıl birine dönüşebileceğinizle ilgili sınırlamalar getirir.

David Eagleman

 

Üstadım selam,

Gözlerimiz, görüntüye çevrilecek frekanslardaki verileri sinir sistemi üzerinden “içsel gözümüz” de diyebileceğimiz, beynin oksipital bölümüne iletir. Gözlerimizin duyarlı olduğu frekans aralığı ultraviyole ile infraruj arasındaki elektromanyetik dalgalarla sınırlı olduğu tespit edilmiştir. Gerçi gözlerin duyarlılık kapasitesi aslında biraz daha esnektir. Zira gözler belirli pratiklerle geliştirilerek duyarlılık sınırlarına yakın olan frekansları da beyne iletebilir. Böylece biz “aura” denilen, bedenin belirli manyetik katmanlarını da algılayarak, gözlem yollu o katmanlara dair bilgi edinebiliriz.

Beyinde görüntüyü oluşturan oksipital bölgesinin işlevi, sadece gözlerden gelenlerle de sınırlı değildir. Gözlerin duyarlı olduğu frekanslar, gözlerin dışında başka kanallardan da beyne iletildiğinde, bu dalgaların dolaylı yoldan oksipital bölüme yönlendirildiği bilimsel olarak ispatlanmıştır. Dolayısıyla gözler işlevini yitirse bile, gözler dışında başka yollardan aynı frekansların beyne iletilmesiyle beyinde görme işlevi devam edebilir.

Ayrıca beynin oksipital bölümü, gözlerin duyarlı olduğu frekans aralığı ile sınırlı da çalışmaz!. Uykuda gördüğümüz rüyalar veya ayıkken görülen vizyonlar, gözlerin duyarlılık kapasitesi dışındaki frekansların da bir şekilde görmeyi oluşturan devrelere iletilmesiyle alışagelmişin dışında bir rüyet meydana gelir.

Ses dalgalarına karşı duyarlı olan aranjör bir arkadaşım, gördüklerini daha derinden ses olarak algıladığını anlatmıştı. Tabiki bunun aksi de mümkündür. Tüm bunlar sinestesi de denilen, beyinde ilgili veya ilgisiz devreler arası nöral bağlardan kaynaklanmaktadır. Hatta bazı beyin bilimcileri soyut düşünmeyi, simgelemeyi, boyutsal tefekkürü sinestezi ile ilişkilendirmişlerdir. Bunlardan biri ünlü beyin uzmanı V.s. Ramachandran olup, “Öykücü Beyin” kitabında sinestezi ile ilgili okumaya değer tespitleri vardır.

Gözlerde olduğu gibi, bedenimizdeki tüm organlar belirli işlevle sınırlı olup, mevcut kapasitesinin dışına çıkamayan yapılardır. Buna mukabil beynin işlev kapasitesinin bir sınırı yoktur!.

Beyindeki mevcut devrelerin kapasitesini geliştirebileceğimiz gibi, hiç yoktan yeni devreler oluşturabilir ve devreler arası nöral bağlar kurarak alışılmışın dışında yeni bir takım yetiler edinerek özelliklenmemiz mümkündür.

Dinî terminolojide “melek” kelimesi kuvve anlamına gelir ve “kanatlar” mecaz yollu bu kuvvelerin işlev yönüne işaret eder. Bedenimizdeki organlar bedensel kuvvelerimiz olup, Kur’ân’da buna “yeryüzü melekleri” diye işaret edilmiştir. Bedensel kuvvelerle sınırlı olmayan beynimizin kuvveleri ise dindeki tabiriyle “semâ melekleri”nden olup, evrensel boyutlarda genişleme yetisi ve evrensellik üstü bir bilgi açılımı kapasitesine sahip olduğundan “âlûn” denmiştir.

Gelelim tekrardan beynin bilgi işletim sistemine…

Beyinde görüntüyü oluşturan oksipital devre, gözlerden gelen frekanslardaki veriler ile uyarılarak harekete geçirildiğinde, beynin elektromanyetik alanı üzerinden uyarıldığı konuyla ilgili tüm devrelerinde senkronize ateşleme meydana gelir. Bu şekilde beyin genelinde bir bilgi işletim süreci başlar.

Örneğin gözlerden gelen sinyaller görmeyi oluşturan merkezde bir parfüm görüntüsü olarak tasvir olunduğunda, beynin elektromanyetik alanı üzerinden o tasvir olunan görüntü ile ilgili diğer devrelerine kodlanmış koku, his, duygu, anılar v.s. gibi tüm veriler tekrar çağrıştırılarak, kişinin o anki bilinç durumuna göre kompoze olur. Beynin bu işletim sistemi sadece görmekle sınırlı olmayıp, her türlü algı biçimi için geçerlidir.

Bedenimizdeki tüm organların beynimizde devre olarak iş gören, nöral bağlantı ağlarından oluşmuş yazılım haritaları vardır. Ben buna organların beyindeki “ruh ikizleri” diyorum.

Organların beynimizdeki ruh ikizleri, işlevlerini çoğunlukla orijinleriyle paralel yürütür. Şöyle ki, bedenimizde olup biten her ne varsa, sinir sistemi üzerinden beyindeki ruh ikizlerini bilgilendirerek yazılımlarını günceller.

Örneğin kalp atışı hızlandığında, kalbin beyindeki ruh ikizi de bundan etkilenir. Beynimiz bu şekilde (yani, kendindeki ruh ikizleri üzerinden) kullanmakta olduğu bedeniyle ilgili tüm gelişmelerden haberdar olur. 

Beden ve beyin arasındaki bu ilişki otomasyonla bilinçaltında gerçekleşirken, bunun çok azı bilinçüstüne yansıyarak bizler tarafından farkedilir. Bedenimizde olup bitenlerle ilgili farkında olduklarımız, beynin bilinçüstüne çıkardıkları kadardır.

Aslında beynimizde sadece bedenimizin organlarının ruh ikizleri iş görmez... Beynimizde beden üzerinden veya direkt bir kanalla dışarıya/evrene ulaşıp bağlantı kurduğu herşeyin ruh ikizleri!... Yani, beyinde devre olarak iş gören, nöral bağlantı ağlarından oluşmuş yazılım haritaları vardır. Dolayısıyla çevremizdeki insanlarla temasımız dolaylı yoldan, o insanların beynimizdeki ruh ikizleri üzerinden gerçekleşmektedir.

Annemiz, babamız, eşimiz, sevdiklerimiz veya sevmediklerimiz (kısaca dünyamızda olan her ne varsa), tüm bunlar beynimizde nöral haritalar şeklinde birer yazılım olarak mevcuttur. O kişilerden bize ulaşacak veya bizden onlara gidecek herhangi bir bilgi, beynimizdeki ruh ikizleri üzerinden gerçekleşir. Bu ruh ikizleri, Allâh Esmâ’sını varlığımızda da açığa çıkartan beynimizdeki bir nevi elçilik boyutudur.

 

BEYNİMİZ oluşumu sürecinde, bedenimizdeki organlardan sinir sistemi ile iletilen frekanslarla programlandığı için, beynimizde ağırlıklı olarak bedensel kuvveler iş görür. 

Konunun daha iyi anlaşılması için biraz açıyım…

Beynimizde görüntüyü oluşturan oksipital bölümü, oluşumu sürecinde gözlerden sinir sistemi ile iletilen frekanslarla programlandığından, gözlerin algı kapasitesiyle sınırlı çalışır.

Ancak oksipital bölümün frekans alım kapasitesi artırılabilir ve gözün algı sınırı dışındaki frekansları da alıp görüntüye dönüştürmesi mümkündür. Uykuda gördüğümüz rüyalar veya ayıkken görülen vizyonlar buna bir örnektir.

Hatta beyin ve bedeni birbirine bağlayan sinir sistemindeki iki yönlü akımdan dolayı, beynimizin bedenin kapasitesini dahi geliştirmesi mümkündür!.

Sadece bedenin değil!!!. Beynimiz, beden üzerinden bağlantı kurduğu dünya ve içindekiler üzerinde dahi bu şekilde tasarruf etme yetisine sahiptir.

Bedenin algı kapasitesi ve fiziksel özellikleri dışında beynimiz çok üst düzey (paranormal) algı ve metafizik tasarruf araçlarına sahiptir. Çoğumuz zaman zaman beynimizdeki bu üst düzey algı ve metafizik tasarruf araçlarının parapsikolojik vakalar yaşamışızdır. (Nota: “Kırk Hadis” kitabında beynin üst düzey algı ve metafizik yetilerine kısaca “beynin evrensel kuvveleri” şeklinde değinmiştim ve bunun ismi Allâh olan Vahid’ül Ahad’ın Esmâ’sı ile kendini tanımladığı öz, kemâl ve evrensel vasıfları olduğunu kitap boyunca izah etmeye çalışmıştım.)

Beyindeki epifiz, bu üst düzey algı ve metafizik yetilerin hem oluşturucusu, hem de tetikleyicisidir. Bedensel algının yetersiz kaldığı çok üst düzey frekansların beyne geçiş noktası olan epifiz, beyin randımanını artırarak duyu araçlarıyla yöneldiğimiz özne veya nesnelerin derûnuna nüfuz etmemizi ve öz bilgisine ulaşmamızı sağlar.

İşte epifizden beyne geçiş yapan yüksek frekansların etkisiyle beynimizde üst düzey algı ve metafizik yetiler zaman zaman devreye girer ve bir takım aşkın (transcendent) deneyimleri yaşamamıza sebep olur.

 

TALÂK sûresi 12. ayette “Allâh’ın her şeyi (yaratanı olarak) ilmen ihâta ettiğini bilesiniz..” der.

Beyin bilimi açısından bu ayet, her bir şeyin beyinde nöral bağlantı ağlarından oluşan holografik yazılım haritaları olduğuna işaret eder. Holografik diyorum çünkü beyinde herhangi bir şeyin kayıt işlemi kesitsel algı ile o şeye odaklanılması, fakat o şeyin frekanslarının holistik olarak beyne geçmesi şeklinde gerçekleşir. Dolayısıyla beynimiz her bir şeyi, kendindeki holografik yazılım bilgisi ile kapsamış durumdadır.

“Aynı cins aynı cinse muhatap olur” esasına göre ve “yoktan bir şey var olmaz” kuralı gereğince… Beynimizde meydana gelen her ne varsa, bu sadece hariçtekini yansıtması şeklinde meydana gelmez.. Beynimizde meydana gelen herhangi bir şey, kendi öz potansiyelini hariçten gelen etkisi ile açığa çıkarması şeklinde gerçekleşir.

Birçok hayvan aslında biyolojik yapıları yönünden hayvan olup, bunun yanı sıra cinleri ya da melekleri de algılamaları yönüyle de o türlerle ortak özelliklere sahiptir.

Rasûl ve Nebiler dahi sadece insan türünden olmayıp, Cebrâil isimli melekle iletişim kurmaları yönünden, o türe ait bir yönleri de vardır.

Allâh ilminde ilmini seyretmek için takdir ettiği varlık yazgısı, holografik esasa göre varlığın her bir noktasında bütünüyle mevcut olduğundan, her birim Allâh ilmini kendi oluşum programı doğrultusunda yansıtarak dünyasını ve kişiliğini oluşturur.

İnsan beyninin boyutsal derinliğinde tüm boyutları ve sayısız türleriyle evrenin yazılım kayıtları (ruh ikizleri) faaldir. Bundan dolayı insan, bedensel algılama (beş duyu) ile kayıtlanarak dışsalı durumuna getirdiği evrene, beynin üst düzey algı ve metafizik yetileri ile içsel bir yolla açılabilecek muhteşem bir kapasitede meydana getirildiğinden “hilâfet” ile vasıflanmış “eşref-i mahlûk”tur.

 

KONUYLA İLGİLİ bir diğer hususta şudur…

Yakın bir tanıdığınızı dikkatle incelediğinizde, o kişide annesinin, babasının, kardeşlerinin, arkadaşlarının, sevdiği ve nefret ettiği insanların izlerini görürsünüz.

Aslında başkalarına ait olarak gördüğümüz o izler, küçük yaştan bu yana dünyamıza giren birçok insanın beynimizdeki bilgi sentezinden oluşur.

Bazı insanlarda meydana gelen “kişilik bölünmesi” (split personality), beyindeki türlü kişilik kayıtlarının bir sebeple tek bir kişiliğe kompoze edilememesinden kaynaklanmaktadır.

Beyin kendi kişiliğini, temasta bulunduğu insanların beynindeki nöral bağlantı haritaları şeklinde oluşmuş yazılımlarının (ruh ikizlerinin) birbirleriyle oluşturdukları nöral bağlar yoluyla… Yani, sinestezi ile kompoze ederek oluşturur.

Beyin, bir yandan çeşitli kanallardan kendisine gelen frekanslardaki verileri analiz ederek farklı bölümlerine kodlar; diğer yandan ise kendindeki farklı bölümlere kodladıklarını sentezleyerek birbirleriyle uyumlu hale getirip, bir bütünsellik içinde dünyasını meydana getirir ve dünyasına göre kişiliğini forme eder.

Konuyu basamak halinde şöyle ele alabiliriz:

  1. Beyin, taşıyıcısı olan bedenini en ince ayrıntısına kadar analizden geçirerek nöronlarına kodlar ve kodladıklarının data senteziyle kendi içinde bedenin sanal simülasyonunu meydana getirir.
  2. Beyin, bedensel algılama araçlarıyla evrenden algıladıklarını dahi aynı şekilde analiz ederek nöronlarına kodlar ve bu kodladıklarını da sentezleyerek kendi içinde bedenin yaşam alanı olan dünyanın sanal simülasyonunu (dünyasını) meydana getirir.
  3. Ve nihayet beyin, kendi içinde meydana getirdiği bu sanal simülasyona göre zihnini forme eder (kişiliğini oluşturur).

 

YERİ GELMİŞKEN…

Sizin açıkladığınız üzere Rical-i Gayb’dan olan Yenileyicinin (dindeki tabiriyle “Müceddid”) beyninden yayılan yenilenme dalgalarıyla atom parçalanarak kuantum fiziği keşfedilmedi.

Yenileyici kendini atomun parçalandığı ve kuantum fiziğinin keşfedildiği bir zaman ve şartlar içinde buldu.

Bu veriler Yenileyicinin üstün beyin kapasitesiyle analiz edilip, İslâm dinine dayalı bir biçimde sentezlenerek “modern bilimler eşliğinde Kur’ân ve Rasûlullâh açıklamalarındaki metaforların deşifresi” açılımını oluşturdu.

Bilimsel gelişmelerin Yenileyicide meydana getirdiği bu bakış ve yaklaşım tarzı, insanların İslâm dininden tekrar faydalanmalarını sağladı.

Şöyle ki, bir insanda meydana gelen hikmet ve kudret açılımı, Rical-i Gayb’ın güçlü beyin dalgalarının desteği ile morfik alan üzerinden tüm insanlık için ilâhî bir hibedir.

Sevgi ve saygılarımla,

 

Waalwijk, 29-12-2011